4 Mart 2012 Pazar

İNSAN VE SİYASET

İnsan ne kadar enteresan varlık.
Her şey insanın etrafında dönüyor adeta ve her şey onunla mana kazanıyor.Zaten insan olmasaydı şüphesiz bunları da konuşmayacaktık.
Tabii bu kadar merkezi bir varlık olan insanın bu durumu önünde sonunda “peki ama insan ne için var?” sorusunu kaçınılmaz kılıyor.
İnsan olarak neyin peşinde olacağız?
Bunu çözmek için insanlık tarihine bakmamız yeterli.
Büyük savaşlar ne için yapılmış?
Peygamberler gelip geçmiş;kimi peygamberin çok sınırlı sayıda takipçisi varken,bazı peygamberlerin ise hükümdarlıkla beraber dünya üzerinde çok muhteşem bir tarihleri olmuş.
Elbette işin dünyevi boyutunun çok ötesinde ebediyet çizgisini ilgilendiren,o tarafa insanları motive eden çok yüksek,çok idealist ve derin manaları kapsamıştır tüm bu cereyanlar.
Ve Fransız Devrim’i,Aydınlanma Dönemleri,Pozitivizm akımları ve Komünizm akımları...
Tüm bunlar öyle veya böyle “eşitlik,kardeşlik,özgürlük” ideallerini benimsemişler.
Bütün bunlar gösteriyor ki insanlığın daima bir hedefi,gayesi olmuş.İster dünyevi bağlamda,isterse uhrevi boyutuyla.
İster inançlı bir varlığın hedefleri olarak,isterse de inanmayan,ama insan olarak yine de yüksek gayelerin peşinde koşan varlıklar olarak.
Ama işte tam bu noktada,insanoğlunun nefsani arzularıyla vicdani emellerinin dengesinin bir mücadelesi de izlemiş bu tarih çizgisini.
Zaman zaman emperyalist,sömürgeci büyük savaşlar yaşanırken dünyada,kimi zaman sadece hakkaniyet ve adaletin savaşları cereyan etmiş.
Ve bu hareketlerin tabii sonucu olarak yanılmalar,aldanmalar,ihtilaflar ve daha kötüsü ihanetler de yaşanmış tarihte.
Siyaset ise bütün bu kavramların tam ortasında yer alan kavram olmuş.
Bu bağlamda siyaseti,henüz nefsini vicdanının kontrolüne sokamayanlar yaptığında,faşist,anarşist,komünist gibi başıboş ideallerle gerçekleştirme amacını taşıyanlar olduğu gibi müslümanlar için düşündüğümüzde tamamen ideal hak ve hakikat,adalet duygularıyla gerçekleştirme peşinde koşanlar da olmuş.
Bir bakıma siyasi tarih de bu çatışmaların ekseninde cereyan etmiştir.
Tabii en hain,gafil ve zavallı grup ise ne beşeri ideallerle siyaset yapanlar ne de dini gayelerle yüksek hedefler için çabalayanlar olmuştur.
En hain ve zavallı grup;esasen aynı zamanda en tehlikeli grup da,her dönemde her kılığa bürünebilen,zamana göre hareket eden,menfaatlerini en ön planda tutan,pragmatik,oportünist,fırsatçı ve “dün dündür,bugün bugün” lafına yapışmış tiplerdir.İşte bunlardan Allah’a sığınıyorum şahsen.
Bunların asla bir hedefleri yoktur.Asla daimi dostları ve vefa duyguları da yoktur.
Fedakarlık nedir bilmezler.
Diğergamlıkdan bihaberdirler.
Yüksek gayeler uğruna her şeyi göze alabilme cesaretleri yoktur.
Tek geçer akçe her an menfaatlerini nasıl sağlayacaklarının hesabı vardır.
Bu yönüyle samimi de değillerdir,hasbi de.Gönül adamı,gönül eri olamazlar.
Şahıslarından,aşağılık nefislerinden vazgeçemezler.
Derin tefekkürden yoksundurlar.Birlik ruhu taşımazlar.
Satarlar,alırlar.
Ama yüksek fikirler taşımazlar.Çünkü bu az buçuk kalmış olan vicdanları için ağır bir yük teşkil eder.
Dün arkadan hançerlerler,bugün yeri gelir utanmadan överler,şımartırlar,aldatırlar.
Tek bir gayeleri vardır:
Bireysel hazzın gerçekleşmesinin tek aracı olan menfaatleri!
İşte siyasette her ne kadar çok zor olduğunu bilsem de,benim tek gayem bu tiplerle sonuna kadar mücadeledir.
Siyasetin yüksek gayeli idael bir alan olması için gayrettir.
Başka da bir hedefim yoktur ve bunun için makama bağlı olmayan siyaset anlayışının bir neferiyim.
Bugün dört bir yanı sarmış olan o pragmatik benmerkezciler varoldukça bu mücadele kaçınılmazdır.

Hiç yorum yok: