10 Şubat 2013 Pazar

COĞRAFİ SINIRLARDAN İNSANİ VUSLATLARA

CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler  ''Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit olamaz'' diyerek neyi kastediyor?
Kürt,Türk,Arap ya da başka bir  ırk üzerinden siyaset yapmanı n mantıkla ilgili bir yanı yok.
Bu faşist sürecin, ülkemizde insanları birbirine düşürdüğü apaçık ortada.
Bugün Bdp'nin de yürüttüğü siyasi süreç ne yazık ki CHP'nin ülkeyi getirdiği tablonun diğer taraftan yansıması.
Elbette herkesin düşüncesi farklı olabilir.
Her bireyin kendisini bir ırka mensup görmesi olağan ve tabii bir durumdur.Hatta daha ileri biçimiyle her fert kendi milli bağlarıyla iftihar da edebilir.Böyle olmalıdır demiyorum,ama oluyorsa  bu da makul karşılanabilir.
Ama yine hiç şüphe yoktur ki her hürriyetin de bir sınırı vardır.O sınır da başkalarının hürriyetinin sınırlanmamasıdır.
Yani kendisini herhangi bir etnik yapıdan hisseden kişiye “hayır,sen illa filanca ırktansın”demenin izahı yoktur.
Batı illerinde göremediğim bir tabloyu doğunun en ücra kasabalarında gördüğümde hayret etmiştim.Bütünüyle Arap ya da Kürt nüfusun barındığı,hatta anadillerinin bile Türkçe olmadığı bu kasabalarda şehrin girişine kocaman levhalar halinde “Ne Mutlu Türküm Diyene”yazılmasının manası var mı?
Bazıları Türk olmakla mutlu olabilir.İftihar edebilir.Ama kendisini Kürt ya da Arap görenlere de zorla öyle dedirmeye çalışmak ülkemizi bugünkü içinden çıkılması güç ortama sevketmiştir.
Ve hiç şüphesiz bu tablonun oluşmasında Birgül Ayman Güler gibi düşünenlerin etkisi çok olmuştur.
Bugün Bdp'nin eline bir fırsat geçse aynı faşist uygulamayla "ne mutlu Kürdüm diyene"levhasını her yere asacaklar!
Tabiri caizse faşizmden ancak yine faşizm doğmuştur.
Olumsuz milliyetçilik duygusu ve söylemleri her zaman karşıt fikrini doğuracaktır ve bu haliyle güya çağdaşlaşan(!)Batı medeniyeti ürünüdür
Esas mesele ne tür izah getirilirse getirilsin ırk ve milliyet vurguları üzerine vurgulanıp kurgulanan bağlılık yerine insani değerlere atıf yapılmasıdır.
Ancak insani değerler üzerine,mutlak hak,hakikat,adalet ve eşitlik üzerine bina edilmiş anlayışlar insanları bir arada tutacak zemini teşkil eder.
Aksi halde hangi ırka dayalı yeni bir coğrafi alan oluşturulursa oluşturulsun hepsi nihayetinde bölünmeye mahkumdur.Bu haliyle  ırklar üzerinden yürütülen hiçbir bağımsızlık hareketi başarıyı yakalayamaz.Kaldı ki terörün en acımasız ve vahşi metodlarıyla “bağımsızlık” gibi kutsal bir hedef asla gerçekleştirilemez.
Bugün Kuzey Irak'ta devletleşme sürecini sürdüren Kuzey Irak Yönetimi içerisindeki Türkmenler ne yapacaktır?
Irklara dayalı faşist ve dar görüşlü idare anlayış sürdüğü müddetçe azınlık durumuna düşen Türkmenler  de ayrı devlet isterse ne olacak?
Tüm bunlar,gelişememiş,geri kalmış,gittikçe sığlaştırılan bir beynin bencil haritasından başka bir şey değildir.
Cahiliyettir,iğdiş hale sokulan ruh ve beyin ürünüdür.Ve menfaatinin peşinde koşturan Batı'nın sömürgeci tarihinin önümüze koyduğu formüldür
Çelişki şuradadır:Batı bütün çatışmacı yapısı ve aralarındaki savaşlara rağmen birleşirken diğer ülkeleri ayrıştırma yolunu tutmuştur.
Dünyanın en fakir ülkelerinden olan Sudan'ın bile iki devlete ayrılmasının arkasında yatan sebeplere bakıldığında  yine Batı ruhunun “böl,parçala ve yönet” düsturunu görmemek mümkün değildir.
Öte yandan Rum’ların uyguladığı tüm vahşet ve zulümlere rağmen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ısrarla Rum’lara entegre olmasını istemeleri ilginçtir!
Osmanlı Tarihi’ni ve bu devlet altında birleşmiş bulunan Müslüman toplumların yaşadığı süreci bilmeden,Avrupa’nın,özellikle son yüzyılda Britanya İmparatorluğu’nun bu toplumları vahşiyane menfaatler etrafında kışkırtarak oluşturduğu parçalanmış 20. yüzyıl coğrafyasını anlayamayız.
Dolayısıyla,bilerek ya da bilmeyerek,gafilane veya hainane sözler ve tavırlar ile kim bu ayrılmaz kaderin insanlarını birbirine düşürecek hal sergiliyorsa daha dikkatli davranmalıdır.

Hakikat şudur ki CHP tarihini incelemek bu bakımdan önem arzetmektedir.

4 Şubat 2013 Pazartesi

KUDÜS RAHMET KOKUYORDU...


Kudüs…
Müslümanlar için üçüncü mukaddes belde.
Ve Kudüs…
İçinde saklı, tarihin derin ve engin manaları…
Adeta yaşayanları da kendisi gibi,tarihin asırları öncesi kokuyor.
Tarih kokan sokaklarında,tarihe şimdiden karışmış insanlar…Hassaten çocuklar.
Umut var çocukların gözlerinde.Ebeveynleri ne kadar geçmişe,maziye bakıyorsa,çocuklar o kadar geleceğe bakıyor.
Ve boynu bükük Kudüs’ün.
Ama asil.
Ve mahzun Kudüs.
Ama alnı açık.
Ve Kudüs acılı,muzdarip.
Ama dikkatle bakınca heybetli.
Öyle bir heybet ki,Davut’ların,İbrahim’lerin,İsmail’lerin,Yakup’ların,Yu-suf’ların,Meryem’lerin,İshak’ların,Musa’ların ve İsa’ların ve şüphesiz Muhammed Mustafa’ların (aleyhimüsselam) izleri ile dolu.Bu heybetli ve ilahi dokunuşların heybetiyle ürperiyor toprağına ayak basanlar,Kudüs’ün.
Kudüs…
Göklerin kapısının ev sahibi.
Mi’rac’dan ilahi nefhalar sudur ediyor hala gönüllere…
Onun için coşkun gönüller,kalpler Kudüs’te.
Müslüman,Kudüs’te işgalci siyonizmin bütün sembollerini görse de,bu heybet ve asaletten “yok hükmünde” kabul ediyor onları.
Ve “durun” diyor o hıyanet edenlere:”Durun! Bu cadde çıkmaz sokak!”
Ve biliyor,yakın zamanda yeniden bir “Selahaddin’in geleceğini.
Ve bekliyor,bildiğinin gelmesini.
Belki boynu bükük,gözü yaşlı ve mahzun bakışlarla.Ama her zaman asil ve başı göğe değen heybetle durarak.
Kudüs’e Kasım 2011’in sonunda vardığımda yağmur kokuyordu.Çünkü semadan inen yağmur taneleri toprağını öpüyordu mukaddes beldenin.
Kudüs rahmet kokuyordu gecenin esrarı içinde.
Kudüs’te ruhlar Peygamberleri(aleyhimüsselam) gördü.Onların mualla ruhlarından feyiz aldı.
Ve ruhlar semaya yöneldi.
Hele ki Kubbe-t us Sahra’ya varınca okunan Mi’rac bahisleriyle kalpleri müminlerin mi’raca durdu.Namazlar Mi’rac’dan gelen emirle kılındı.
Rükular başkaydı o altın kubbenin altında,kıyamlar başka,secdeler bambaşka.
Ahirzaman Peygamberi(aleyhissalatuvesselam) Hatem-ul Enbiya’nın semaya uruc ettiği noktaydı çünkü orası.
Sema ve arzın son peygamberi sözleşmesini temsil ediyordu bu kapı;göğe açılan kapı.
Bekliyor işte bu manalarla Kudüs, müslümanı…
Tıpkı tekrar beklediği gibi Selahaddin’ini!..